bilisimhikayeleri.tr.gg

Linkler Yorumlar

BİLİŞİM HİKAYELERİ

BİLİŞİM HİKAYELERİ

Bilişimle Kelebek Etkisi  
Mutlaka duymuşsunuzdur kelebek etkisini , kelebek etkisi; Pekindeki bir kelebeğin kanat çırpması ile oluşturduğu o gözle görülmez dalgaların başka bir ülkede fırtınaya dönüşebilmesidir. Aslında Kelebek etkisi bir araya gelip aynı anda tek bir yürek olup kanatlarını çırparak Tüm dünyayı saran bir rüzgar akımı oluşturmaktır.

İşte hikayemizin ana çıkış noktası burası: Büyük bir ilin küçük ama şirin bir kasabasında nelerin başarılabileceğini anlatmak istiyorum sizlere. Öğretmenim, Hemde eğitim sevdalısı, çocukları için kendini her defasında feda etmeye çalışan, diğer öğretmen arkadaşlarım gibi sevgi dolu bir öğretmen. İlk görev yerim dik yamaçların, sislerle kaplı olduğu bir köy okulu idi. Masum gözler, ürkek yüreklerle dolu saflığın, çaresiz bakışların olduğu bir köy okulu. İşte ilk o zaman yırtmak istedim perdelerimi ve ilk o zaman haykırmak istedim her şeyimi. Yardım almak istiyordum çünkü yardıma ihtiyacım vardı. İnsan çaresiz kalıp materyal bulmayınca üretmek istiyor. Ve o öğretmenliğimin ilk yılarında durmak yerine koşmayı, Oturmak yerine harekete geçmeyi planladım.

Köy okulumun kapanması, merkezi bir okulda, ilk defa uygulamasının yapılacağı bir eğitim öğretim sistemine başlayacak olmak beni çok heyecanlandırmıştı. İlk o zaman karar verdim eğitim yazılımı üretmeye. Aslında uzun zamandır aklımdaydı ama bu yeni sistemde üretmek, hele de hiç bir şey yokken üretme fikri tam bana göreydi. Küçük odamda bilgisayarımdan başka hiç bir elektronik alet yoktu, küçük bir televizyon bile. O sene birinci sınıf okutacaktım ve bende öğrencilerim için Türkiye'de bir ilk olan ses temelli cümle öğretimi metodu ile okuma yazma öğretimi yapacaktım. Okulların açılacağı ilk hafta neler üretilebilir diye düşünürken geldi aklıma "Çizgi filmlerle okuma yazma öğretimi" projem, bir haftalık beyin fırtınası ile şekillenmeye başlamıştı beynimde. Adım adım çiziyordum planlarını kafamda ve her planlamada daha çok heyecanlanıyordum. Uzun yıllardır kendi çabalrımla çözdüğüm ama profesyonel olduğumu olabileceğimi hiç düşünmediğim Flash Macromedia programımı açıp ilk çizimlere başlamıştım bile. Amacım o minik ve herşeyden bi haber öğrencilerime en iyi eğitimi sunabilmekti. Kare kare işledim bir nakış edasıyla çizgi filmlerimi, hem kurguladım hemde seslendir. Her harfe bir çizgi film hazırlayarak öyle girdim derslere . Sadece çizgi film hazırlamak yetmezdi desteklemeliydi bu çizgi filmleri hazırlayacağım çalışma kağıtları ve bunun için hazırlıklara başlamıştım. Sonun her şey yolundaydı ve ilk kez uygulanan bu okuma yazma öğretimi sisteminde bir ilki hem uygulamış, hemde yüzde yüz başarıya ulaşmıştım. Çocuklarım her harfi çizgi filmlerle öğreniyor, hazırladığım çalışma kağıtları ile pekiştiriyordu.Onlar sadece oyun oynadıkalrını sanarlarken aslında okuma yazam öğreniyorlardı. Bense gecelerden arta kalan az ve yorucu zamanlarda uyumaya çalışıyor, uykumu alamasamda her sabah çocuklarıma koşuyordum, onları geleceğe güvenle hazırlamak için. Çocuklarım çalışma sayesinde belirtilen süreden çok önce okur yazar olmuşlar, hayatı sorgulamaya başlamışlardı. Artık televizyonu araç değil amaç olarak görüyor, seyredecekleri her şeyden öğrenilebilecek bir şeyler olabileceğini biliyorlardı.

Aynı yıl İl Milli Eğitim Müdürlüğümüz İyi Örnekler adı altın bir proje yarışması düzenlemişti. Bu açılım için ilk fırsat olacaktı benim için. Forumu ilk okuduğumda çok sevinmiştim, ayaklarım yere basmıyordu bile. Çünkü; çalışmamı anlatabileceğim bir yer vardı. Hemen katılıp projemi sundum. Sonuç beklediğim gibi olmuştu. Artık birinciliğe sahip bir projem vardı. Evet birinci olduğum için seviniyordum ama aklım hep diğer öğretmen arkadaşlarıma ulaşmakta idi . Asıl başarı bu çalışmayı bir köyün ücra köşesinde yalnızlığa terkedilmiş kardan yolları kapandığı için materyal alamayan öğretmenime ulaşmaktı ve bu birincilik açılım için bir fırsat olacaktı. Ama ne yazık ki bu açılımı Proje yarışmasının ödül töreninde yapamadık. Tanıtmak için fırsat bulmamdık çalışmamızı. Anadolu ajansı okulumuza gelip bizi onurlandırdı ama 2 saatlik çekimlere rağmen çalışmamız sadece TRT televizyonumuzun ana haber bülteninde 4 saniye gösterildi. Bu umut oldu bizim için belkide böylece ulaşılacaktı bize ve bizde paylaşacaktık. Olmadı bir türlü, tıkanıp kaldık hep bir yerlerde.

Daha sonra çalışmayı paylaşma adına neler yapabileceğim geldi aklıma yalnızdım ve paylaşmak istediğim bir çalışmam vardı. İlk aklıma gelen yine teknolojiyi kullanmak oldu. Kelebek etkisi fikri zaten buradan doğdu. Tıpkı kelebekler gibi bende kanatlarımı çırpacak yanımdaki kelebeklerin kanat çırpmasını sağlayacaktım. Böylece tüm Ülkemdeki kelebeklerime kanat çırptıracak, Türkiye'deki eğitimde bir rüzgar oluşturacaktım. Önce bir site tasarımı yaptım sonra kaynaklarımı hazırladım www.sinanuzun.com sitesi üzerinden yayın hayatına başladım. Tasarımı, kodlaması host ve domain ücreti ne varsa hepsini ben karşılıyor, ben hazırlıyordum. Yavaş yavaş benimle kanat çırpmaya başlayan dostlar edindim. Ve şimdi ulaşabildiğim kadar uçmaya başladım amacım Ülkemdeki 1. sınıf okutan, okutacak öğretmen velilerine ulaşmak ve onların kanat çırpışlarıyla bir rüzgar oluşturmak.

Sitemin yaklaşık 18 000 üyesi var. Sayılar, başarılar umurumda değil. Benim derdim bana bu topraklarda yaşama fırsatı veren, aldığım maaş sayesinde geçinebildiğim Ülkeme ve atalarıma karşı borcumu ödeme sorumluluğudur. Şu anda siteme giren tüm öğretmen ve velilerim bu projeyi tek bir kuruş ödemeden indirebilmektedirler. Sitemde ödemeler öğrenciler tarafından yapılmaktadır.Borç ise bu güzel öğrencilerimin gülücükleri ile ödenmektedir.

Öğretmenim çünkü; öğretmenliği ve çocukları çok seviyorum. Üretmek ve paylaşmak istiyorum çünkü; Üretmenin ve paylaşmanın en büyük mutluluk olduğunu düşünüyorum.

Tüm güzel çiçeklerin bahçıvanı olduğunuz bahçede açması dileğiyle.

Trabzon'un Şirin ilçesi Şalpazarı'ndan Kucak dolusu selamlar.
Sinan UZUN


Öğrenmenin yaşı yoktur.
 
     
Bilgisayar öğrenmek benim için çok zor bir olaydı. Ben 55 yaşında emekli bir ev hanımıyım.Bu projeye oğlumun isteği üzerine katıldım.İyi ki de katıldım valla.Kurs sonunda sadece bilgisayar öğrenmekle kalmadım.Bilgisayarla birlikte dost arkadaş kazandım.Kurstaki hocalarımız sayesinde çok güzel günler geçirdik.Artık msn kullanabiliyor ve mail atabiliyorum.
Geçen gün arkadaşlarıma msneden yemek tarifi bile yazdım.Artık değişime ev kadınları da ayak uydurmalı.Ne işin var bu yaştan sonra diyen komşum bile yeni kurs döneminde beni örnek alarak kursa yazıldı.
Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum
Kezban MERTOL


Bilgisayarla görmeye başladım
 
     
Muhyeddin Yılmaz

Her şey ben 7 Mayıs 1975 yılında doğduktan sonra başladı. On çocuklu kalabalık bir ailenin son ürünü olarak hayata başladım. Ailemde benden başka iki ablam ve bir abim bulunmakta. Onların döneminde benim ilerde sahip olacağım imkanlar bulunamadığından ancak ben eğitim ve teknoloji gibi güzelliklerden faydalanabildim. O dönemlerde ailem Batman'da ikamet ediyordu. ailenin en ufağı olunca tabi beraberinde en çok gözetilmek, sevilmek gibi durumlar yaratmıştır; yaratmaktadır. Ekonomik koşullar açısından o dönemlerde ciddi bir sıkıntı yaşamadık. Yaşadığımız ev kendimize aitti. Doğal bir çevresi, bahçesi olan, trafiğin fazla yoğun olmadı, pek çok çocuğun bulunduğu bir ortamdı. Eve ve içine kapalı bir çocukluk yaşamadım diyebilirim.o dönemde anca hayatımıza giren televizyona ve radyoya oldukça merakım vardı. 80 öncesi Türkiye'nin malum koşulları çocuk aklı ve anlayışı da olsa dikkatimi çekiyordu. Herhalde ilerde siyasal bilimler alanına yönelmemdeki nedenlerden biri oralarda yatıyor olsa gerek. Engelli olmak da o dönemde karşımda bir sorun değildi. Zaten çocuk olunca hayat bjir başka oluyordu. Arkadaşlarımla birlikteyken de bir sorun olmuyordu. Her şey kendi doğasında gelişiyordu. Diyelim saklanbaç oynanacak; oyun arkadaşlarım olmayacak yerlere saklanmazlardı. Bu doğal bir hareketti. Sen görmüyorsun madem böyle davranalım da değildi.

Güney Doğu'daki şarların ağırlaşması, özellikle kalabalık bir ailenin yaşayacağı istihdam sorunundan ötürü bu güzel ortamı bırakıp 80 sonrasında yaşanan göç dalgasına biz de kapıldık ve İzmir'e yerleştik. Gerçi bu göç kararının alınmasında benim ilkokul çağına gelmiş olmam da rol oynamıştır.İzmir'deki hayatımıza yine ekonomik olarak çok geriden başlamadık. Kaldığımız ev kendimize aitti. Büyüklerim de zaten kısa sürede iş bulup çalışabilmişlerdi. Benim açımdan tabi bir çevre daralması yaratmıştı. Apartmanlar, kalabalık çevre, trafik falan derken kısa bir dönemliğine eve kapalı durdum.

1983 yılında; şimdiki adıyla İzmir Bornova Aşık Veysel ilköğretim okuluna kaydımı yaptırdılar. Bu okul yatılı eğitim vermekte. İlkokul öğretmenimin adı Güher Kızılateş'ti. Türkiye'nin pek çok yerinden öğrenci gelmekte bu okula. Hata içi bu arkadaşlarla, haftasonu da ailemle kalıyordum. Burda geçen 5 yıl aslında üzerinde çok anlatılacak şey verdi bana. İlkokul öğretmenimin bizler üzerinde çık emeği olmuştur. Bizleri dışardaki hayata, engelli olmayanlarla rekabet edebilme koşullarına iyi hazırlamıştır. Çamaşır-bulaşık yıkamadan tutunda kişisel bakımdan çevre temizliğine kadar her konuda bizi eğitti. Bu gün eğer bir başarıdan veya en azından o yolda ilerleyebiliyorsam bu kesinlikle ilkokul öğretmenimin sayesindedir. İlkokulun ilk yanılmıyorsam iki senesinde oldukça içe kapanık olmuştum. Hatta ailemi bu konuda öğretmeni epey uyarmıştı sorunu nedir diye. Sorunu ben de hatırlamıyorum. Ama her ne olduysa 2. Sınıftan sonra bu kapalılık yerini yaramazlığa bıraktı. Çok ceza aldığımı hatırlıyorum. Haksız olduklarını söyleyemem. Bu cezaların çoğu ilerde hayata karşı direncimi artırmıştır. O deönemde teknoloji bu kadar ilerde değildi tabi. Kitapların çoğu brail alfabesi formatında değillerdi. Gazete, dergi gibi şeyler de anca öğretmenimiz veya bir başkası okursa ancak faydalanabileceğimiz şeylerdi. Radyonun hayatımızda çok büyük bir rol oynadığını hatırlıyorum. TRT'nin çocuk programları, radyo tiyatrosu hayatın vazgeçilmezleriydi. Hatta radyo belki okuldan sonra ikinci okul gibiydi bizim için.

İlkokul başarılı bir şekilde bitti. 1987 yılında mezun oldum. Kimi arkadaşlar memleketlerine dönüp hayatın oralarda yaşamayı seçtiler. Ben ve birkaç arkadaşımız eğitim hayatına devam ettik. Ancak karşımızda bir sorun vardı. O yıllarda görme engellilere yönelik eğitim verecek bir okul İzmir’de yoktu. Tek seçenek kaynaştırmalı eğitim çerçevesinde normal bir okula gitmekti. Ancak; bu normalokulların da görme engellilerden herhalde pek haberleri de yoktu. Çünkü ben ortaokula kaydımı yaptırırken epey bir şaşkınlık içerisindeydiler. 87'den 90'a kadar eğitimimi sürdüreceğim evimizin yakınlardaki İzmir Vedide BahaPars ortaokuluna kaydımı yaptırdık. Başlarda oldukça korku içerisindeydim. Ortam farklıydı. Hiç engelli öğrenci yoktu. Bana hitap edecek, eğitimimi kolaylaştıracak bir araç gereç mevcut değildi. ama ilkokulda şartlara iyi hazırlamış olmalarından olsa gerek kısa bir bocalamadan sonra o çevrenin de bir parçası olabildim. Ayfer Akbulut adında matematik öğretmenim vardı. Kendisi aynı zamanda sınıf öğretmenimizdi. Onun yoğun gayretleri olmuştu. İlkokuluma gidip danışmıştı nasıl bir eğitim uygulanabilir diye. Kendisi ders saatleri dışında da anlamadığım konularda tekrar anlatırdı. Ortaokulda ve daha sonraları da yaşayacağım kitapları okuma ve özellikle tahta yazılı şeyleri not alma sorunu vardı. Tam bu noktada hayatıma giren haklarını hiçbir zaman ödeyemeyeceğim üstün insani değerlere sahip fedakar dostlarım olmuştur. Sayıları da oldukça fazladır. Hatta aklıma geldikçe hani insanlar hayatta iyi kimse kalmadı derler ya işte onun aksini ıspata yönelik bir delil olur benim için. Onlar olmasaydı, ne hayata uyumda başarılı olurdum, ne de eğitimimi bu safhalara getirebilirdim. Ortaokulda ve lisede yanıma oturan arkadaşım ki; bu gönüllüydü; öğretmen tahtaya yazdıkça bana söylerdi, ben de onları Braille olarak yazardım. Dersler dışında da bu arkadaşlar gelip kitap falan neyse onları bana okurlardı. Hatta bazen sıkışık durumlarda onları eve rehin alıp bana okumları konusunda ısrarlı davranırdım. Görevden kaçana hiç rastlamadım. Sınavlar diğer bir sorundu. Herkes sınav kağıdına yazarken benim böyle bir şansım bulunmuyordu. Nasıl yapsak nasıl etsek diye hem ben hem de öğretmenlerim düşünürken; en güzel çözüm olarak; sınavdan sonra benim ya sözlü olmam ya da sınav esnasında cevapları kendi alfabemde yazıp sınav sonrasında öğretmene okumamdı. O dönemden taa teknoloji hayatıma girene kadar karşılaştığım en ciddi sorun ve en büyük eksiklik dilediğim kitabı okuyabilmem ve kendimi hazır hissettiğimde ders çalışabilmekti. Birileri kitap okuyacaksa o kişinin uygun saatleri ve şartlarının uygun olması gözönünde tutulmak zorundaydık. Dersle alakalı kitapların ve yazıların okunması da öncelikli olduğundan dolayı ilgi alanlarıma yönelik bir şey yapamıyorudum. Ortaokulla beraber hayatıma giren ingilizce de oldukça sevdiğim, üzerinde çalıştığım bir konu olmuştur. Tesadüfen o yıllarda ingilizce derslerinde kullanılan kitap Braille olarak mevcuttu. Üstelik merakım da fazla olduğundan dolayı televizyondan veya müziklerden bir şeyler öğrenmeye çalışıyordum.

90'da ortaokulu iyi dereceyle bitirip lise hayatıma başladım. İkamet ettiğimiz yerde bulunan İzmir 50. Yıl lisesine ulaşımda da sorun yaşamamk için kaydımı yaptırdık. Burda geçen üç yıl çok ciddi sorunlar yaşanmadan geçti. Ortaokulda artık deneyimli hale geldiğim için hem çevreye uyumda hem de derslerin yürütülmesinde kayda değer sorun yaşanmadı. Burda da aynı sisteme devam ettim. Pek fedakar dost ve yardımcı olan hocalarım oldu. Sayısal derslerde pek de başarı gösteremiyorum ama onlar zaten ilgi alanımın dışındaydı. Son sınıfa gelince üniversite hazırlıkları hayatımın tümünü kapsar hale geldi. Her nedense lise yıllarının ortasında uluslararası ilişkilerde üniversiteyi okumaya karar vermiştim. Puanı yüksek olduğundan giriş şartları ağırdı. Ancak; hiçbir zaman kazanamayacağımı düşünmedim. Hatta öğretmenlerim sorarlardı olabilir mi diye; ben de en ufak bir şüphe taşımıyorum kazanamayacağım diye cevap verirdim. Önce dersaneye gitmeye karar verdim. Çünkü özellikle sayısal konularda eksikliklerim epey fazlaydı. Burda da ders veren hocalar oldukça yardımcı olmuşlardır. Soru çözümleri, çalışma kitapları gibi şeyler de yine eski usülkden biri yardımıyla ve eskisinden daha yoğun bir şekilde yapıldı. Bir yerde çalışan biir grup arkadaş bulunca ben de katılırdım. Zor ve sıkıntılı bir dönem oldu bu üniversite hazırlık dönemi. Eğer ısrarlı olmasaydım herhalde üniversiteye girme şansım olmazdı. O güne kadar kitapları falan hep başkası ağzından öğrendiğim için konular dar kapsamda kalmışlardı. Bunların onarılması, eksikliklerin giderilmesi konusunda zamanım yetmiyordu. Ama çabamın karşılığını aldığımı düşünüyorum. Bana yardımcı olanların da emekleri boşa gitmediği için mutluyum. Bu hazırlıklar döneminde çalışmalarıma paralel ingilizce örenme işimi de devam ettiriyordum. Bazı yardım sever dernekler aracılığıyla ingiliz ve amerikan kişilerle tanışmıştım. Bunlar zaman buldukça ve ben uygun oldukça bana ingilizce öğretiyorlardı. Uluslar arası ilişkilerde kararlı olduğum için inglizce işin vzgeçilmeziydi.

Lise 93'te iyi dereceyle bitti. O yıl tek tercihle girdiğim iki basamaklı üniversite sınavını kazanıp dokuz Eylül üniversitesi uluslar arası ilişkiler bölümüne başladım. Bu noktada hayat değişmeye başladı. ne ortam öncesi gibiydi ne de çalışma koşulları uygundu. Lise gibi sınıf ortamı olmadığı için yanımda oturan kişinin tahtayı okuması gibi bir durum yoktu. Kitaplar, dergiler ve ders notları o kadar fazlaydı ki, birinin vaktini alıp bunları okuyup çalışmaya da imkan yoktu. Kısacası; bir görme engellinin üniversite hayatını diğerleri gibi rahatça sürdürebilmesine imkan verecek koşulların hiçbiri yoktu. İhtiyaç olan şey; teknolojinin ufak ufak gelişmeye başlayarak görme engellilere bilgisayar üzerinden işleri yürütebilecekleri cihazları edinmekti. Üniversite yıllarımın tümünde bu konuda pek çok kişiyle ve makamla görüştüm ancak hiçbir şey elde edemedim. Halen işletme fakültesi dekanı olan Ceyhan Aldemir hoca benim ihtiyaçlarımı karşılayacak bilgisayarın temini için çok çabaları olmuştur. O dönemde fiyatların yüksek olması tabi bu çabaları sonuçsuz bırakmıştır. Bu konu üniversite bittikten sonra çözüldü. Peki nasıl üstesinden geldim? Önceden de dediğim gibi; hayatta gerçekten çok sayıda iyi insan var. Eğer ben üniversiteden mezun olabilmişsem bu o arkadaşların sayesinde olmuştur. Zaten bu noktada şunu belirtmem lazım ki; başarının tek başına yürütülen bir faaliyet olduğuna inanmıyorum. Bu bir çeşit ekip çalışmasıdır. Yine okunacak bir şey gerektiğinde arkadaşlarım yardım ediyorlardı. Derslerde ya dinlediklerimdem kendi aldığım notlarla idare ediyordum ya da derlseri kasede kaydediyordum. Günlerce arkadaşlarımda kalıp çalıştığımızı hatırlıyorum. Çağdaş arkadaşım hem dersler konusunda hem de diğer konularda fazlasıyla desteği olmuştur. Zaten bilgisayarla ilk tanışmam onun sayesinde olmuştur. O kendine bir bilgisayar almıştı. O öğrenip kullanırken ben de öğreniyordum. Şimdiki gibi ekran okuyucu sistemlerimiz yoktu tabi. Gerekli durumlarda ekranı büyütüp ufak tefek işlerimi yapıyordum. Hatta bazen oyun bile oynuyabiliyordum. Daha ismini sayamayacağım pek çok insanın desteği olmuştur. Mesela; Evren arkadaşım var. Şu an kendisi uluslarası ilişkiler bölümünde asistan. Bazen sınav öncesinde telefonla rayıp elinden geldiği kadar konuları anlatırdı. Bu dönemde sınavlarım genelde sözlü oluyordu. Bu bazen avantaj bazen de dezavantaj yaratıyordu. Sınavlara hazırlanmakta ayrı bir dertti. Arkadaşlarımın notlarını ve çalışılması gereken tekstleri arkadaşlarım bana okur ben de Braille olarak yazardım. Hem zaman kaybı hem de müthiş efor gerektiren bir faaliyeti bu. Üstelik; bir konuyu ek başına imkanım olmadığından dolayı arkadaşlarımın özetlerini alıyordum. Bu pek çok alanda kendi özgün fikrimi oluşturmama engel oluyordu. 95'ten sonraki dönemlerde arkadaşlarım interneti ve teknolojinin diğer güzelliklerini kullanmaya başlamışken ben sadece içimde istekle kala kalıyordum. Kaydettiğim kasetlrden dersleri tekrar dinlemek de zaman zaman hem kayıt kalitesinden hem de harcanan zaman açısından sorun oluşturuyordu. Ama bütün zorluklara rağmen iyisiyle kötüsüyle iyi dereceyle üniversiteyi başarıyla ve hiç töezlemeden bitirdim.

98 yılında üniversite bittikten sonra artık hayatın yeni basamkları başlıyordu. Ya bir işe girecektim ya da bir şekilde akademik yaşama yönelecektim. İş konusunda bir başarı yakalayamadım. Engellilerin istihdamı konusundaki malum sebeplerden ötürü. Uzun yıllar önce İzmir valiliğine bilgisayar ihtiyacımı dile getirmiş bu konuda başvurumu yapmıştım. Üniversite bittikten sonra bu konuda cevap geldi ve ilk ekran okuma programlı ve tarayıcısı olan tam bir bilgisayar sistemi alındı. Bu gelişme üzerine ben hızlı bir şekilde açıklarımı kapamaya ve uzun yıllardan beridir içimdeki kitap okuma sevdasını tatmin etmeye başladım. İnterneti kullanır, email gönderir, chet yapabilir ve kitap tarayıp okuyabilir hale gelmiştim. Tabi yazılımlar ve donanımlar şu anki kadar sorunsuz değillerdi. Örneğin okuyacağım kitap önce tarayıcıdan geçirilmeliydi. Bu işi yapan yazılımlar sorunlu olduğundan karakterler düzgün olmayabiliyordu. Bunları yaparken kazandığım dinamizmle British-Concile'ın Ingiltere yüksek lisans bursuna başvurdum. Sınav ve mülakat sonucunda bursu almaya hak kazandım. 99 yılında Ingiltere'nin Lancaster üniversitesine gittim. Orda bir yıl kaldım.

Lancaster'deki bir yılım benim hayatım açısından paha biçilmez değerdedir. Orda hem farklı bir dünya gördüm hem de tanıştığım insalardan özellikle bilişim teknolojisi konusunda oldukça önemli bilgiler ve destekler aldım.

2000 senesinde Türkiye'ye döndüm. İş aramaya başladım. Bu konudaki çabalarım sonuçsuz kaldı. Bu dönemde niteliklerimi arttırıp hem iş piyasasında telep edilir hale gelmek için hem de diğer insanlarla rekabet edebilir olmak için arkadaşımın desteğiyle Microsoft'un sınavlarını hazırlandım. Emin değilim ama Türkiye'nin ilk görme engelli sertifikalı Microsoft uzmanı oldum. Bu sertifika bana iş kapıları açmadı ama sonraki dönemlerde öğrendiklerimi diğer engelli arkadaşlarımla paylaşma imkanı doğurdu. İzmir'de pek çok insan benden ders almıştır. Ufak da olsa ben de bu işten bira gelir elde ettim. Konu yazılım olunca arkadaşlarımın çoğu servise başvurmaktan sa benden yardım almayı tercih eder hale gelmişlerdir. Aslında bu yazılım konusundaki gelişmeme devam etmek isterdim fakat; malum 2001 ve sonrasındaki krizler hem maddi olarak hem de piyasa koşulları açısından ilerleyişimi durdurdu.

İş arama, hayatla mücadele derken 2007 yılına kadar bir dönem geçti. 2007 yılında ara verdiğim akademik hedeflerime dönme kararı aldım. Yaşım biraz ilerlemişti ancak üstesinden gelebileceğime inandım. Hem konunun uluslar arası ilişkiler kapsamında olması hem de benim Avrupa Birliği'ne verdiğim değerin yüksek olması nedeniyle ve ayrıca ilerde gerçekten bu konuda çalışmak istememden dolayı Dokuz Eylül üniversitesinin Avrupa birliği yüksek lisansına başvurdum. Bölüm başkanı Canan Balkır'la konuyu görüştüm. O da benim derslerin üstesinden gelebileceğime inandı ve bu bölüme başladım..

Çalışmalarım yoğun şekilde devam etmekte. Bu çalışmaların vazgeçilmez temeli tabi teknolojinin ta kendisidir. Bilgisayarla yapılabilecek ne varsa neredeyse kullanabiliyorum. Eskiden olan teknik sorunlarda çok aza indirgenmiş durumda. Artık kitapları tam olarak kendim okuyorum,, ilgi alanlarıma göre araştırma yapabiliyorum, derslikte laptop’umu açıp sunumlarımı yapabiliyorum, bilgi alıp gönderebiliyorum, sınavlarımı kendim yazıyorum, bir sorunum olduğununda dünya üzerindeki bir arkadaşımla bağlantıya girip online çözüm elde edebiliyorum; ve niceleri. Ben pek ihtiyaç duyamıyorum ama teknolojinin bir engellinin hayatı üzerinde ne kadar etkide bulunabileceğinin en basit bir örneğini vereyim. Mesela; kişi hiç görmüyorsa bezen renkler sorun oluyor. Bu bir kıyafet ve başka bir şey de olabilir. Görme engelli bilgisayarı aracılığı ile online bir arkadaşına kameradan o şeyi gösterip cevabını alabilir.

Sonuç olarak; geçmişte de gelecekte de pek çok sorun olacaktır. ama görülüyor ki; koşullarda değişim oldukça bu sorunlar ortadan kalkmaktadır. O yüzden neden mücadeleyi bırakalım. Önceden sadece bilgi almaya muhtaç bir haldeyken bu gün ben de bir şeyler üretip çevremle paylaşabiliyorum. Ürettiğimiz kadar hayata anlam katmıyor muyuz? Benim için daha yapılacak pek çok şey var. Zaten şu iş mevzusunu daha çözmedim. Eskinden nasıl yapsam da şu kitabı okuyabilsem diye düşünürken; bu gün acaba nasıl yapsam da daha hafif bir laptop edinsem diye düşünüyorum. Ben acaba kendimi başarılı görüyor muyum? Kimi? Kimi kesitler açısından belki evet başarılıyım; ama hayatın kendisi bir süreklilik içinde. Herhalde ölmeden bunun cevabını ben de bilemiyeceğim. Üstelik kişinin yaptığı pek çok şey kişiye doğal gelir. Ben bilgisayardan bir kitap okuyorsam bu doğal ve olması gerekendir. Ama kitabı hiç eline almamış bir insan için benim yaptığım başarıdır. Benim yapmaya çalıştığım şey; kendimi geliştirerek çevremle iyimser anlamda rekabet edebilirlik kazanmak. Bu her ne kadar meydan okumalar gerektirse de.
Muhyeddin Yılmaz
Bugün 9265 ziyaretçi (14660 klik) kişi burdaydı!
mIRC Powered by Wptr ve WordPress Bu site Tatil ve Gece Gündüz Teması ile guclendirilmistir
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol